Blogun takdim yazısından sonraki ilk konusu tabi ki Fenerbahçe olmalıydı. Fenerbahçe deyince ne geliyordu aklıma ? Tabi ki önce çocukluğum... Emlak Bankası göğüs reklamlı "9" numaralı formam. O yıllarda genelde Elvir Boliç giyerdi o formayı. Okocha'nın kırmızı kramponları, Ali Şen'in efsane başkanlığı, kahvede Cine5'ten izlenen Fenerbahçe maçları... Fenerbahçe'nin çok saf, çok temiz, çok masum sevildiği yıllardı. Sonra üniversite yılları... Ünifeb ile birlikte Fenerbahçe için çekilen cefalar... Beş kuruşsuz deplasmanlar, saatler süren yollar, şike kumpasına karşı çıkmalar... Her biri güzel günlerdi. Her birimize esas haz veren ise heyecan duygusuydu. Tutkuyla bağlıydık Fenerbahçe'ye.
Sonraki yıllarda bir şeyler oldu. Eskisi gibi heyecanlanamıyordum artık. Tıpkı, çevremdeki Fenerbahçeli dostlarımın çoğunun yaşadığı gibi. Hissizleşmiştik her birimiz. Eriyorduk, tükeniyorduk günden güne... Artık bir kabulleniş başlamıştı. Ancak, dün gece bir şey oldu hepimize. İçimizde inceden var olan o umut birden yerini tarifsiz heyecana bıraktı. 1907 Fenerbahçe Derneği'nin 25.yıl gecesinde konuşan Fenerbahçe Spor Kulübü başkan adayı sayın Ali Koç özlediğimiz o eski günlere döndürebilmek adına içimizi ümitle doldurdu. Ali Koç, 1909 yılında Kirkor Sinanyan'ın bestelediği -unutulmaya yüz tutmuş bu marş 1907 Ünifeb öncülüğünde Taner Demiralp tarafından yeniden düzenlenmişti- Fenerbahçe'nin ilk marşı eşliğinde kürsüye gelirken o kaybettiğim heyecanı yeniden hissettim. Tüylerim diken diken oldu. Ali Koç, konuşmaya başladığında kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Özlenen o günlere, özlenen Fenerbahçe'ye yaklaştığımızın hepimiz farkındayız. 2018 mayısının gelmesini o kadar çok yürekten istiyoruz ki... Sanki bayramdan bir kaç gün önce bayramlık elbisesi alınan çocuğun bayramın bir an önce gelmesini beklemesi gibi. Sıladan gelen sevgiliyi bekler gibi. O mayıs sabahı özlediğimiz, beklediğimiz güneşli ve güzel günlere uyanmak, "Ali Koç başkan, Fenerbahçe şampiyon" bestesini içten gelerek söyleyebilmek dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder